Yine Peygamber Efendimiz rüyalar ile ilgili bir başka Hadisi Şeriflerinde: Rüya üç kısımdır. Biri Allah’tan bir müjdedir. Biri nefsin konuşmasıdır. Biri de şeytanın korkutmasıdır.
Ŕüya gördüm dediğinizde aslında bir âlemden bir başka âleme dalıyorsunuz. Dünyadaki herkes ama herkes uykuya daldığında mutlaka rüya görür. Ama kimi sabah uyandığında rüyasını hatırlar kimi ise hatırlamaz. Ben rüya görmüyorum diyen kişi aslında rüya görüyor fakat uyandığında rüyasını hatırlamadığından rüya görmüyorum zannetmektedirler.
Evet, Asıl ilginç olan nedir biliyor musunuz? Görmek. Biz görmeyi göz denen organımızla yaparız. Uyanık iken görmeyi gözümüzün yardımıyla gerçekleştirmekteyiz.
Peki, rüyada görmek nasıl oluyor? Yani uyuduk. Rüya görüyoruz. Peki de bu rüyayı nasıl görüyoruz. Uyuduk gözümüzü kapattık. Uykuda gözümüz kapalı. Ama biz gözümüz kapalı iken rüya görüyoruz. Demek ki neymiş. Görmek için göz gerekmiyor. Aslında göz dediğin bir et parçası değil mi?
Et parçasına görmeyi sağlayan kim? Kimdir bir et parçasına görmeyi sağlayan? Uyanıkken görmemizi sağlayan göz, Uykuda iken kapalı ve hiçbir şey görmüyor. Ancak göz kapalı ve hiçbir şey görmüyor olmasına rağmen, biz rüya görüyoruz. Yani rüyada gördüklerimizi göze ihtiyaç olmadan görüyoruz.
Yine bir başka husus, sabah namazına uyanmak için, sabah işe gitmek için çalar saatimizi ya da telefon alarmımızı kuruyoruz ki o çaldığında duyalım ve uyanalım. Telefon çaldığında ya da kapalı zili çaldığında duyabilen kulağımız, gördüğümüz rüyalardaki sesleri işitmiyor. İşitme organımız olan kulak rüyadaki sesler için işlevsel değil. Rüyada sesler işitiyoruz. Ancak o seslerin hiç birini duyma organımız olan bu kulaklarımızla yapmıyoruz.
Başımızı yastığa koyduğumuzda artık burada değil, sanki bambaşka bir âlemdeyiz gibi. Sanki bir eşik var, bir çizgi var. Ve o çizgiyi aşıp yaşam ile ölüm arasında bir yerde oluyoruz. Hiç tanımadığımız bir âlem. Yâ da her gün gördüğümüz için çok tanıdık bir âlem. Orada bir sürü insan görüyoruz. Şaşırıp kalıyoruz gördüklerimiz karşında. Birçok şeyi aynı anda görüyor ve yaşıyoruz. Bazen coşuyoruz. Bazen koşuyoruz. Bazen uçuyoruz. Bazen yüzüyoruz. Bazen üzülüyor, bazen seviniyoruz. Bazen ağlıyoruz. Yani tarifi imkânsız duygular diyarıdır rüyalar âlemi. Gerçek hayatta hiç gitmediğimiz yerlere memleketlere gidiyoruz. Bazen gerçek hayatta imkânsız olan şeylerde rüyada yapar ve yaşarız. Mesela havada uçmak gibi, suyun üzerinde yürümek gibi…
Birde şu var. Herkes aklının, gönlünün, kalbinin kalitesine göre rüya görür. Rüyada o ölçüde kişilerle karşılaşır.
Başta da ifade ettiğimiz gibi uyuyan herkes mutlaka rüya görüyordur. Ben rüya görmüyorum diyen kişi gördüğü rüyaları uyandığında hatırlamadığından rüya görmediğini zannetmektedir. Ancak rüyayı hatırlamamasının sebepleri vardır. Bu sebeplerden biri yediğimiz gıdalarla alakalıdır. O gıdalar ise: soğan, sarımsak ve balıktır. Eğer balık, soğan ve sarımsak yiyorsanız bu besinler gece uyuduğunuzda gördüğünüz rüyaları sabah uyandığınızda hatırlamamanıza sebep olmaktadırlar. Tabi bunu merek ettiğinizi ve ‘ne alaka’ dediğinizi duyar gibiyim. Tabi bunun bilimsel olarak izahını kitaplarda uzun uzun anlatılmaktadır. Ben kısaca şöyle ifade edeyim: soğan sarımsak ve balıktaki besinler epifiz denilen besin çalışmasına etki ediyor. Bunlar üçüncü göz dediğimiz alnımızın hizasındaki beyin bölgesindeki çam kozalağı görünümündeki yapıyı etkiliyor ve köreltiyor. Bundan dolayı da uykuda gördüğümüz rüyaları uyandığımızda hatırlayamıyoruz.
Rüyalar ile ilgili ilginç iki şey daha ifade ederek yazımı bitirmek istiyorum. O da şudur: birincisi uyandığımızda saatlerce anlattığımız rüyayı aslında yapılan araştırmalara göre yirmi saniyeden daha az süre içerisinde görüyormuşuz. İkincisi ise rüyada gölge, koku ve küfretmenin olmadığıdır. Mevlana Celaleddin Rumi ise uyku ve rüyalar ile ilgili: Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin. Ruhlar her gece bu kafeste kurtulurlar, ne kimsenin hâkimi nede mahkûmu olmayarak feragate ulaşırlar diyor. Selam ve dua ile…