Sultanbeyli’nin en önemli tarihi yapılarından biri olan Aydos Kalesi, sahip olduğu tarihi ve doğal güzelliğiyle ziyaretçilerin ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Yüzyıllar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan kale, sadece Sultanbeyli’nin değil, İstanbul’un önemli kültürel ve tarihi simgelerinden biri haline geldi.
Sultanbeyli’nin kültürel yaşamları en iyi şekilde yansıtan bu kale, ilçenin tanıtımına da önemli katkı sağlıyor.
”SULTANBEYLİ DENİNCE İLK AKLA GELEN AYDOS KALESİ’DİR”
TARİHE AÇILAN KAPI AYDOS KALESİ
Aydos kalesi, Bizans (Doğu Roma İmparatorluğu) döneminde Konstantinopolis-Anadolu ticaret yolu üzerindeki en stratejik bölgelerden birine kontrol ve savunma amacıyla inşa edilmiştir.
Adını Yunanca’daki Aetos(kartal)’dan alan Aydos dağının kuzeydoğu tarafında, bölgeye hakim bir tepeye inşa edilmiştir. İstanbul şehir merkezinin 36 km doğusunda ve Marmara Denizi’nin 8 km kuzeyinde bulunan , Sultanbeyli İlçe sınırları içerisinde yer alan tepe deniz seviyesinden 325 metre yüksekliktedir.
Türk akınlarının yoğunlaştığı XI.yy’dan itibaren Bizans’ın kale sisteminde ciddi bir değişikliğe gitmesi sebebiyle Aydos Kalesi’nin, Türklerin Bizans topraklarına yönelik saldırılarını önlemek üzere inşa edildiği düşünülmektedir.
Çünkü, daha önce ülke sınırlarında kaleler inşa edilirken Türk akınları sonrası anayollar ve büyük akarsu kıyılarında stratejik önemi haiz kaleler inşa edilmeye başlanmıştır.
Aydos Kalesi’nin bugüne taşınmasında büyük emeği olan değerli Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık; Aydos Kalesi’ni, İstanbul’un fethinin başladığı yer olarak tanımlamaktadır.
AYDOS’UN MASALSI HİKAYESİ
Aydos’un masalsı hikayesi ilk kez Aşık Paşazade’nin 1400’lerde kaleme aldığı Tevarih-i Al-i Osman eserinde yer almıştır. Bu hikaye çok ilgi görmüş ve sonraki dönemlerde başka yazarlar tarafından farklı biçimlerde dile getirilmeye devam etmiştir.
Aydos Kalesi’nin fethini; Mehmed Neşri ”Kitab-ı Cihannüma” eserinde bir aşk öyküsü olarak, Hoca Sadettin Efendi ise ” Tâcü´t-Tevârîh” adlı eserinde dinî bir öykü olarak anlatmıştır. Sonraki yıllarda Hadidi, İbn-i Kemal, Katip Çelebi, Solakzade Mehmet Hemdemi Efendi, Joseph von Hammer-Purgstall ve Alphonse de Lamartin de fetih hikayesini kendi eserlerine taşımıştır.
Bunlara ek olarak 1558 tarihli Osmannâme’de Arifî’nin konuyu resmettiği bir minyatürü yer almıştır. Minyatürde tekfur kızının, uzun saç örgüsünü kaleden sarkıtarak Abdurrahman Gazi’yi kaleye çıkardığı tasvir edilmiştir.
Bu anlatımın esin kaynağının XI.yüzyılda Firdevsî’nin yazdığı Şehnâme olduğu iddia edilmektedir. Bununla beraber günümüzde de bu hikayenin Türk sinemasında unutulmaz tarihi filmlere ilham kaynağı olduğu düşünülmektedir.