İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu, Bahçeli’nin Öcalan çıkışının ardından “Yarını bekleyin. Herkesin maskesini indireceğiz” demişti.
URGAN SALLADI
İYİ Parti’nin TBMM Grup salonunda sıralara PKK ile çatışmada hayatını kaybeden askerlerin fotoğrafları yerleştirildi. Ayrıca yerleştirilen salona iki dev ekran yerleştirildi. Dervişoğlu’nun konuşmasının ardından assubay Hüseyin Özluk’un kürsüye gelerek Bahçeli’nin çağrısına yanıt verdi.
”BU İPİ BAŞININ UCUNA AS”
İYİ Parti Başkanı, “Terörist başı Meclis’te konuşacakmış. Hadi oradan. Burası Atatürk’ün Meclisi’i. Bu cani bizim cesetlerimizi çiğnemeden bu Meclis’e giremez. Hatırlıyorsunuz değil mi? ‘Ben asamadım asabiliyorsan as’ deyip Tayyip Erdoğan’a ip atmıştı. Siz bu milletin vefasını astınız. Ondan sonra çıkıp diyorsunuz millattır o zaman hatırası olsun. Al şimdi bu köşede bu ipi başının ucuna as.” diyerek Bahçeli’ye urgan attı.
”SAVAŞ İLAN ETMİŞTİR”
Dervişoğlu’nun açıklamalarından başlıklar şöyle:
“Bugün, vatandaşımızın yakıcı sorunlarını konuşmak ve çözümler önermek için çıkmamız gerekiyordu. Ama görülüyor ve anlaşılıyor ki bugün buna fırsat bulamayacağız. Ne yazık ki; uzun zaman önce öngörerek uyardığım, daha geçtiğimiz hafta buradan ihtar ettiğim “en kötü senaryo” uygulamaya geçmiş; AK Parti- MHP-CHP-DEM partilerinin lider ve yönetici kadroları eliyle gayrı-milli mutabakat cephesi ilan edilmiştir.
Normalleşme çağrılarıyla başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu niteliklerini ahlaksızca sorgulama cüretiyle devam eden süreç dün itibariyle yanına İmralı ve Kandil katillerini de alarak, Büyük Türk milletinin varlığına açıkça savaş ilan etmiştir.”
”İHANET ÇEMBERİ GENİŞLEDİ”
Bizimse kaybedecek bir dakikamız bile yok. Çünkü ihanet çemberi artık alabildiğine genişlemiş ve hayat sahamızı öylesine daraltmıştır ki son bir organize darbe ile tamamen nefessiz bırakılabileceğimiz bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz. Bizler tarihe karşı sorumluluğu olan insanlarız. Kişisel ikbal kaygıları ve siyasi hesaplar üzerinden konuşamayız. Üç beş oy veya anayasa değişikliği için gerekli nisabı tamamlamak, Tayyip Erdoğan’ı bir kere daha cumhurbaşkanlığına aday yapmak uğruna inandığımız değerlerden vazgeçip ihanete el uzatmak düşüklüğüne katlanamayız.
Bu sebeple, geldiğimiz noktada kaybettiğimiz şey yalnızca demokrasi değildir! Kaybediyor olduğumuz şeyse ne sadece Cumhuriyet ne onun kurum, kural ve kanunları ne de bu Cumhuriyeti yeniden adaletle yükseltmek umudumuzdur. Tarihe malolmuş ve tarihin her döneminde varolmuş çok büyük bir milletin tarihte ilk defa devletini kaybetmesi tehdidi ve tehlikesidir
“NEFESSİZ BIRAKILABİLECEĞİMİZ BİR SÜRECİN İÇERİSİNE GİRMİŞ BULUNUYORUZ
Ben başkaları gibi ne anlama geldiği belli olmayan, televizyon programlarında ve gazete köşelerinde, acaba ne demek istedi, ne yapmayı amaçlıyor türünden, tartışmaya açık cümleler kurmayacağım. Oldukça net, açık ve kısa konuşacağım. Cumhuriyetimizin 101. yılına bir haftamız var. Bizimse kaybedecek bir dakikamız bile yok. Çünkü ihanet çemberi artık alabildiğine genişlemiş, ve hayat sahamızı öylesine daraltmıştır ki, son bir organize darbe ile tamamen nefessiz bırakılabileceğimiz bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz.
“ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN PARTİSİNİ SARAYIN VESAYETİNE BAĞLAMIŞ İŞBİRLİKÇİLER”
Bizler tarihe karşı sorumluluğu olan insanlarız. Kişisel ikbal kaygıları ve siyasi hesaplar üzerinden konuşamayız. Üç beş oy veya anayasa değişikliği için gerekli nisabı tamamlamak, Tayyip Erdoğan’ı bir kere daha cumhurbaşkanlığına aday yapmak uğruna, İnandığımız değerlerden vazgeçip, İhanete el uzatmak düşüklüğüne katlanamayız. Yüz yüze olduğumuz şey, 106 yıl önce yaşadığımız işgal günlerinden farklı olarak Düşmanın sancağıyla, ordusuyla gelip, Mermisini ve süngüsünü kalbimize nişanlaması değildir. Türkü, Türkün sancağıyla; Türkü, Türkün sözüyle vurmaktır söz konusu olan. Tarihte yaşadığımız ihanetlerin en büyüğü, en alçakçası ve en güçlüsüdür. Bu noktada, 15 Temmuz’dan öğrendikleri ihanet yöntemleri ile 1918’in işgal günlerinden aldığı kesin olan feyz birleşmektedir. Cumhuriyet’in bölünmez bütünlüğüne vakfetmiş rahmetli Alparslan Türkeş’in partisini sarayın vesayetine bağlamış işbirlikçiler de, büyük bir gafletin içerisinde, korkunç bir ihanetin sesi olmuşlardır.”