“14. İstanbul Edebiyat Festivali”nde, “Revnakoğlu’nun İstanbul’u” başlıklı oturum düzenlendi.
Sultanbeyli Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi tarafından hayata geçirilen festival, “Gül Yetiştiren Adam” temasıyla Rasim Özdenören‘in anısına düzenleniyor. TYB İstanbul Şubesinde, Prof. Dr. Abdülkadir Emeksiz’in moderatörlüğünde yapılan oturumda konuşan Prof. Dr. Mustafa Koç, eski İstanbul’da kahvehane kültürüne değinildi. Koç, Revnakoğlu‘nun İstanbul’u anlatırken her bir küçük unsuru ayrı ve derinden irdelediğine dikkati çekerek, şöyle dedi: “İstanbul’u anlatırken medreseye, camiye, müspet ilimlere, ölülere ve dahi dirilere, meyhanelere, konağa, suya, balığa hasılı insanla var olan ve devam eden her türlü hususiyeti inceden inceye kavramlarına kadar her şeye nüfuz etmemiz gerekir. İstanbul bütün bunların hasılasıdır.”
“İSTANBUL’U İNŞA EDENLER CEMİYET HAYATINDAN GEÇTİ”
İstanbul’un 6 asırda geliştirdiği adabı muaşeretin kaybolduğuna işaret eden Koç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Her adap ve muaşeret, nesilden nesile, tavırdan tavıra intikal eden bir şeydir. Her muaşeret, içerisinde çıktığımız coğrafyaya göre şekillenir. Taşrada yaşayanların o coğrafyaya göre davranışları şekillenir. Sıkıntı şu ki; biz İstanbul’un şekillendirdiği insanı İstanbul’dan tasfiye ettik. Birkaç yüzyıl bu şehirle temas kurmuş insanlar bu şehirden harice çıktı. İstanbul’a başka coğrafyalarda şekillenmiş hafızalar geldi. Dolayısıyla İstanbul’un 6 asırda incelte incelte bulabildiği adabı muaşeret yeniden şekillenmek istendiğinde, önünde bir o kadar süreye ihtiyaç duyacaktır. Unutmayın, İstanbul insanını inşa eden müessesler cemiyet hayatından çekildi. İstikametimizi tayin edeceğimiz menziller ve köşe taşlarından yoksunuz. Cemiyet hayatı beslenebileceği bir Yunus’u, Mevlana’yı inşa edebilecek bir potansiyelden mahrum. Eski İstanbul’un ara sokaklarında bu tabiatta insanları bulabiliyordunuz. Revnakoğlu’nun İstanbul’unda işte bu manzumeyi bulabiliyoruz.”